Burası sadece Diyarbakır'da bir konak değildi. Burası benim hayatımda ki en büyük hatamdı. Evet tam anlamıyla kocaman bir hata. İstanbul'da tanıştığım, peşinden ta buralara kadar sürüklendiğim kocaman bir hata.
Hayatımda hiçbir zaman konakta oturmamıştım, bu kadar büyük bir odam ve içinde pahalı eşyalarımda olmamıştı, hergün farklı ve pahalı ipek kumaşlar giyinmemiştim ve üzerimde milyarlık mücevherlerle salına salına gezmemiştim ama en azından hayatımdan memnun ve huzurluydum.
Bu konağa geldiğim günden beri tam anlamıyla bir felaketin ve çıkmazın içine düşmüştüm. Felaketlerden nefret ediyordum. Çünkü çaresizlik beni daha da savunmasız bir hale getiriyordu. Şimdi arkamda bana sahip çıkacak bir ailemde kalmadığı için ve daha kötüsü bu konağa gelmek için ablamı bile karşıma aldığım için tek çarem bu çıkmazda hayatımı sürdürmeye devam etmekti. Bir yandan bunları biliyordum ama bir yandan da burası her geçen gün daha da sinirlerimi bozuyor ve bütün bunlara katlanacak sabrım kalmıyordu.
Bu konağa gelmeyi de, bu ailenin bir parçası olmayıda, Baran'la evlenmeyi ve ailemi dahi karşıma almayı ben seçmiştim. Hem de hiç ama hiç değmeyecek bir şey için.
Bu konağa gelmeden önce hayal ettiğim hayat farklıydı geldiğimde öğrendiğim gerçekler, söylenmiş onca yalan ve karşıma çıkan hayat bambaşka.
Bu hayatı, bu konağı, bu aileyi ve Baran'ı ben seçmiştim. Bu hayat benim hayatımdı artık. Her ne kadar istemesemde Makal Aşiretinin bir parçası olmuştum. Fırat babam ve Dilan annemin gelini olmuştum. Ayşe, Seren ve Zerde'nin nefret ettikleri kuması ve Baran'ın dördüncü karısı olmuştum. Dördüncü ve tek resmi nikahlı karısı...
Babası tarafından mafyaya satılan genç ve güzeller güzeli bir kız. Kızı satın alan yeraltının en güçlü mafyalarından biri bu genç ve güzel kıza aşık olur ama kız ondan nefret eder