"Yanıyorsun, sönmeyecek bir ateş gibi yanıyorsun; gökyüzüne cehennemini yansıtmayan bir güneş gibi yanıyorsun." Kelimelerimin önününü kesen bir vecayı kalbimin ortasında hissederken gümüşservi gözlerimi yansıtan kirpiklerimi hafifçe araladığımda gözlerinin en içine baktım. "Güneşin hicranı ağır gelirmiş aya." İnkar gözlerine bir perde gibi çekildiğinde, "Ama yanılıyorsun, ben yanmıyorum. Ben sönmüş bir cehennemim. Küllerim ruhum ve sen ruhumu ellerinin arasında tutuyorsun." diyerek gerçekliği yüzüne vurduğumda gözlerinde ki ifade ruhuma işledi.
Keder gözlerime yeryüzünü gerçekliğe boyayan kar taneleri gibi süzülerek, "Çağ, bırak ruhumu." diye fısıldamama sebep oldu. "Çünkü," dedim acımasızca. "Ben küllerimden doğacak bir zümrüd-ü anka değilim."
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."