Hiç istemediğim bir yere zorla getirilmiş, istemediğim bir okulda okuyordum. Dahası hiç istemediğim bir kişiyle sıramı paylaşıyor, istemediğim bir başka kişiyle sürekli muhatap olmak zorunda kalıyordum.
Ankara'ya geldiğimden beri hiçbir şey istediğim gibi gitmiyordu.
Aslına bakarsanız, ona da istemeden aşık olmuştum. Bu istemediğim şeyler silsilesindeki pişmanlıklarımın yavaş yavaş silinmesini sağlamıştı Ankara'ya deniz getiren adam. Evet, ona istemeden aşık olmuştum fakat pişman değildim. Olamazdım.
O benim gördüğüm en güzel rüyaydı. Her şey mükemmel olmasa da içinde bulunduğum rüya her şeyi mükemmel kılabilecek kadar güzeldi. O, çok güzeldi.
İşin en güzel yanı ise uyandığımda bu rüyanın son bulmayışıydı. O benim uyanıkken de görebileceğim tek rüyamdı.
Gündüz Düşü'm.
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...