Herşeyi unut. Tamam mı? Ama asla aynı gökyüzünün altında olduğumuzu unutma. Dışardayım. Diye mesaj attım. Cevap vermedi. Telefonu cepime koydum. Adal ın penceresi dikkatimi çekti. Pencerede ne işi var bu saatte. Yolda bir hareketlilik görünçe yönümü o tarafa çevirdim. Aşağı indim. Önümde durdu. "Ne konuşacaksan acele et." "Burada olmaz. Bizi izliyorlar. Daha sakin bir yer." Başını kaldırıp camlara göz gezdirdi. Adal' ın penceresini gördü. Adal bunu fark edinçe pencerenin kenarına çekildi. Ama yanlış tarafa çekildi. Hâlâ onu görebiliyorum. Bu gülümsememe neden oldu. "Tamam." Deyip arabaya bindi. Bende kendi kapımı açıp bindim. Yol boyu ikimizde konuşmadık. Sahile gelinçe durdum. Kimse yoktu. Bu saatte kimse denize girmez zaten. Arabanın durmasıyla hemen aşağı indi. Bende farları açık bırakıp indim. "Konu?" "O gelmiş." İlk anlamadı. Sonra yüzündeki ifade değişti. Kendini toplayıp anlamamış gibi "Kim?" "Onu gördüm. Penceredeki kızda oydu." "Saçmalıyorsun." "Beni salak yerine koyma!" Diye sesimi yükselttim. "Sesini yükseltme!" Diye orta bir ses tonuyla beni uyardı. Gözlerimi kapatıp dudağımı yaladım. "Boynundaki izi gördüm. Oydu." "Ondan uzak duracaktın." "Hayır, onu aramıyacaktım. Ama o geldi." "Hâlâ ona aşık olduğunu söyleme. O çocuksu birşeydi. Unut gitsin." Başımı iki yana saladım. "Çocuksu birşey değil. Beni hâlâ etkiliyor. O da beni unutmadı. Biliyorum." "O hafıza kaybı geçirdi. İkimizi de hatırlamıyor. Sen böyle davranarak sadece kendini kandırıyorsun." "Sen neden ondan uzak durmuyorsun?" "O bundan rahatsız değil." "Benden de rahatsız değil. Bu sefer sana boyun eğmiyecem. Onu benden uzaklaştıramıyacaksın." "Onun seni hatırlamasını mi bekliyeceksin?" "Hayır, kendimi hatırlatacağım. Bunu başaracağım." "Onu rahat bırak." "Neden? Hı neden buna izin vermiyorsun?" Cevap vermedi.