Sürgülü cam kapıyı ittirip "Evet?" diye sordum. "Konuş." Alaz'ın kahveleri sorgulayıcı bir edayla kısıldı. "Seni çağırdığımı hatırlamıyorum?" Oturduğu koltuğa doğru ufak adımlar atarken gözlerim evin etrafını çevreleyen ağaçlardan birine yaslanmış silüeti buldu. Sakinliğimi koruyabilmek adına kendimi telkin ettim ve adımlarımı hızlandırdım. "Neden bu kadar rahatsın?" Dudaklarına götürmekte olduğu kahveyi içmekten vazgeçerek ahşap masaya bıraktı. Alay dolu bakışlarını yüzüme çevirdiğinde "Rahatsız olmamı gerektirecek bir durum mu var?" diye sordu. İzleniyorduk ama bu onun umrunda gibi görünmüyordu. Farketmemiş olmasının imkanı yoktu. "Oyunbozanlık ediyorsun," kollarımı oturduğu koltuğun kenarlarına yaslayarak üzerine eğildim. "Planlarımızı ne çabuk unuttun?" Onun kendini beğenmiş, alaycı tavırları yüzünden her şey mahvolmaya yakındı. O ve planları umrumda değildi ancak bu kadar yaklaşmışken kimse beni hedefimden şaşırtamazdı. "Benim hiçbir şeyi unuttuğum yok ," derken bakışları beni baştan aşağı süzüyordu. Bu yakınlığımı garipsediğini hissedebiliyordum. "Ama son zamanlarda sen kendini rolüne fazla kaptırdın." "Bundan memnun olmadığını söyleyebilir misin?" Dudaklarımda yalancı bir tebessüm oluştuğunda "En başında bu işi ciddiye almamı isteyen sendin." dedim. Gecenin karanlığında ağacın ardında gizlenebildiğini sanan iri bedene son bir bakış atarak yeniden Alaz'a döndüğümde onun yüzünü beklediğimden daha yakınımda buldum. Kaşları çatılmıştı, gözlerindeki alay henüz kaybolmamıştı ama vücudundaki gerginliği de tam olarak gizleyemiyordu. "Ne yapmaya çalışıyorsun Samira?" Artık ilk anki kadar rahat değildi. Elimi yanağına koyarak baş parmağımla tenini okşarken bedenimi kucağına bıraktım. Refleksle kolunu belime sardığında farkında olmadan kucağında daha rahat oturmamı sağlamıAll Rights Reserved