Koştum, daha da çok koştum. Ciğerimde nefes, bacaklarımda derman kalmayana dek koştum. Geçtiğim yollar bir labirent misaliydi, ne yaparsam yapayım aynı yere varıyordum. En sonunda durdum. Ellerimle dizlerimden destek alıp hafifçe eğilirken etrafı süzüyordum. Nerede olabilirdi? Ciğerime derin bir nefes doldurup bağırdım: "Ahu?!" O an omzumda bir el hissettim, arkama döndüm umutla. Ancak gördüğüm bir çift göz beni olduğum yere mıhlarken, boğazımı o ketum kördüğümlerden birine mahkum etti. Kendime bile zorlukla duyurabildiğim bir ses tonuyla mırıldandım: "Bade, kızım..." Hasret kaldığım tebessümlerinden birini bahşetti bana: "Annem..." Titrek bir nefes aldım. Tam ağzımı açıp bir şeyler söylemeye çalışacakken konuşmaya başladı: "Anne, ağabeyim burada değil, hiç olmadı da ..." Kaşlarımı çattım. Ne demekti şimdi bu? "O burada yok anne, bul onu, sana ihtiyacı var." İsterikçe güldüm: "Saçmalama Bade, oğlum öldü, ağabeyin öldü. Ne demek şimdi bu, ne saçmalıyorsun kızım sen?" Ben bunları söylerken adım adım uzaklaşıyordu benden. "Bade, gitme benden kızım, uzaklaşma ne olursun..." Görüşüm bulanıklaştı, Bade'nin çelimsiz bedeni opaklığını yitirdi ve gayriihtiyari ellerimi yüzüme kapadım, sonrası boşluk...