Yüzyıllar önce, insanlar türümüzü keşfettiler.
Bizden korktular, bilmedikleri her şeyden korktukları gibi. Yine bilmedikleri her şeye yaptıkları gibi, bizi yok etmek istediler. Bizden kurtulmayı, lanetli olduğunu düşündükleri kanımızın alevlere hayat verişini görmeyi düşlediler. Kilisenin öncülüğünde bizi teker teker avladılar. Kazıktan geçirdiler, boğdular; çoğumuzu ise yaktılar. Tıpkı taptığı tanrıçanın lanetine uğrayan Medusa gibi, kutsal gördüğümüz ateş tarafından yok edildik. En gencimiz, en masumumuz bile onların hışmına uğradı. Onlarla hiçbirimiz güvende değildik.
Biz de saklandık, tekrar. Gölgelere büründük, karanlıklara karıştık, mit ve efsaneler olarak anılmaya başlandık. Ama insanlardan bazıları unutmadılar. Bize inanmaya, kötü olduğumuzu düşünmeye, avlamaya devam ettiler. Onlardan saklanamayınca, kaçmaya karar verdik. Ne yazık ki bazılarımız onlar tarafından katledilmeye devam etti.
Bu, uzun zamandır yazılmayı bekleyen tarihin yazılışının hikayesi.
Bu, zambağın masumiyetinin kayboluşunun ve bir devrin kapanışının hikayesi.
Kapak: benbittimaq
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki tehlikeli bir terör hücresini etkisiz hale getirmektir. Ancak operasyon sırasında Tuğra, gizemli bir şekilde ortadan kaybolur. Tim, Tuğra'sız dönmenin acısını ve şaşkınlığını yaşarken, Tuğra ise kendini beklenmedik bir zamanın içinde bulur. Tam 300 sene önceye, İskoçya'ya gitmiştir.
Tuğra, hem kendi gerçekliğine dönmeye çalışırken hem de İskoçya'nın gizemli topraklarında hayatta kalmaya çalışır. Bu süreçte zamanın ve mekanın sınırlarını zorlayan aşk, dostluk, gizem, aile ve sadakat hikayesi de gelişir.
Hayatının yeni savaşı başlar, bu sefer kılıçlarla...
Kesit:
---
Bir Ingiliz kadınının burada ne işi var?" Diye devam etti karşımdaki adam İngilizce konuşarak.
"İngiliz değilim, Türküm" dedim ama adamların hepsi anlamaz gözlerle bakmaya başlamıştı. Zaten vücutları komple boyanmıştı ve korkutucu tipteydiler.
"Türk mü?"
Neler oluyordu??
Az önce çatışmanın ortasındayken ortalık kurak araziydi. Mağaranın arka kapısından çıkınca böyle büyük bir ormana nasıl gelmiştim ki? Hem ben haritacıydım ve bölgede böyle bir orman olmaması gerekiyordu. Birazdan tim arkadaşlarım da beni bulurdu nasılsa.
"Bizimle geliyorsun" diye devam etti esmer, uzun saçlı dev gibi olan adam.
"Burası neresi?" Dedim aynı adama bakarak. Sanırım bu grubun lideriydi. Kamuflajıma attığı tuhaf bakışları ise görmezden geldim. Ancak kısa süren sessizlikte, o boğuk sesini tekrar duydum.
"Klanıma hoş geldin küçük kız..."