Parçalandığında sarılabileceğin tek kol kendinki. Diğerleri önce acır sana, bir kez daha parçalanırsın. Elde var iki, nerene neyine paylaşırsın ki acını? Duvarların dili yok, kahve içtiğin kupalarında ağzı lekeli. İnsanların hem dili hem ağzı var, ama kapanmıyor. Hiç kapanmıyor, sana konuşuyorlar duyuyorsun. Sana konuşuyorlar duymuyorsun, duymak istemiyorsun. Tıkasan bu sefer kalbine çekilen silahları duyamıyorsun. En derinden batıyor buz kesikleri. Soğuk ve keskin. Sevgiyle aşkla yanan kalbini buz kesti yetmedi kırık dökük. Yere düşen her parça gözlerinden, Buz tutmuş hayallerinden.. Ne zaman o parçalar yere düşer, o zaman hayal kırıkları, Hayat kırıklığına dönüşür. Eskisi gibi olamaz, olamazsın. Yüzleşemezsin yenilirsin. Teslim tek çaredir, yani öyle sanırsın. Lakin gözden kaçırdığını bir şey fark edersin. Hala batıyor derinden. Hala duvarlar sessiz, kupaların ağzı kahve lekeli. Konuşuyorlar; sana, başkasına, başkalarına. Duyuyorsun; söylenenleri, söylenmeyenleri, söylenmek istenenleri.. Öğreniyorsun; hayat denilen kırıklıkları, Ve öğrenmek istemeyeceğin dil kuklalarını. Sözleri, yeminleri. Omuzların dik kalbin kırık dökük. Dik durdukça batıyor. Çeneni kapatıyorsun, pusuda yatan bir savaşçı gibi. Ne kadar az dil kuklası o kadar küçük beklentiler. Gülmüyorsun, gülüşünü bile ele geçirmek isteyenlere karşı. Sadece susuyor ve silahını en yakınında tutuyorsun. Tutuyorsun, yalnız onu. Kimin elini tutsan, Gün gelip boynundan pençeleriyle tutulacağını biliyorsun. Tek kişilik bu savaşta bir başkası için gard indirilmeyeceğini.