"İnsanoğlunun tamamıyla iyi, merhametli ve onurlu olma şansı olsaydı ve fakat bunu tercih etmeseydi, o zaman gücenebilirdim. Ne var ki insan tabiatı tümsekler, çukurlar ve dehlizlerle dolu. Ve ben bunu çok iyi biliyorum."
Ayşe, benliğinin bütün hücrelerini esir alan netameli sese direnirken bu cümleyi tekrarlıyordu içinden. Gizli bir imdat çağrısıydı sanki bu ses; "Bir şeyler yolunda değil," diye feryat eden, "Harekete geç, ne bekliyorsun?" diye dürtüp duran. Bir şey gelmezdi ki Ayşe'nin elinden. Benliği ruhuna camdan hançerler gibi saplanırken, teslim olmaktan başka çaresi yoktu; onu bekleyen devasa dalgaya, elleriyle getirdiği kıyametine.
Ancak böyle susturabilirdi o sesi. Çünkü Ayşe'nin tabiatı kirliydi, tekinsizdi. Güvenilmezdi Ayşe'nin tabiatı. En az onlar kadar, en az bizim kadar.
* * *
Kapak, header tasarım, düzelti: Çağatay Yücebaş
* * *
Bu eserin hakları, 5 Haziran 2017 tarihinde, TASDİX programının zaman damgası yöntemi ile dijital olarak koruma altına alınmıştır.
5070 Sayılı Elektronik İmza Kanunu zaman damgasını "elektronik verinin üretildiği, değiştirildiği, gönderildiği, alındığı ve/veya kaydedildiği zamanın tespit edilmesi amacıyla, elektronik sertifika hizmet sağlayıcısı tarafından elektronik imzayla doğrulanan kayıt" olarak tanımlar.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.