Öfkeden kıpkırmızı kesilen yüzüne son bir bakış attım. Evden çıkmak için kapı koluna uzandığımda beni bileğimden kavrayıp kendine çekti ve alışkın olduğum histerik kahkahalarından birini yolladı.
"Neden sürekli savaşmak zorundayız, ikimizin uzlaşabileceği bir dünya yok mu? Birbirimizi yavaş yavaş öldürüyoruz farkında değil misin?"
Gözlerinin içine baktım, meydan okuyordu; alttan almaya çalışırken bile meydan okuyordu ve ben bu bakışlardan asla vazgeçemezdim.
"Sen ve ben uzlaşırsak eğer bizden geriye eser kalmayacağının farkında değil misin?"