"Gitme desem." "Kalamayacağımı biliyorsun. Beni en iyi sen tanıyorsun. Kalırsam sevdiğin erkek olmaktan çıkacağım. Bununla yaşayamam." "Döndüğünde bize ne olacak dersin? Birbirimizi şimdiki gibi sevebilecek miyiz yine?" "Bildiğim tek şey var. Ben seni şimdikinden daha çok seviyor olacağım." "Ben de, ben de seni." "Eğer dönmezsem, dönemezsem "Söyleme. Hiçbir şey söyleme. Ben bekleyeceğim." "Bak, yıldız kaydı. Bir dilek tut." "Tuttum. Her yıldız kaymasında aynı dileği tutacağım." "Şimdi bana söz vermeni istiyorum. Dönemezsem kaldığın yerden devam edeceksin hayatına." "Yapamam. Bunun için söz isteme benden. Yapamam, o kadar güçlü değilim." "Yapabilirsin ve benim için yapacaksın. Kaldığın yerden devam edeceksin hayatına. Söz ver." "Bu bir veda mı? Bir şey eksik sözlerinde." "Ben sana asla veda etmem, sadece iyi olmanı istiyorum." "Ama..." "Sus! Bir kitapta okumuştum. Hayata gözlerimizi açtığımız anda bir melek elini uzatıp işaret parmağını tam ağzımızın üstüne koyarmış: 'Sus, olur mu? Hiçbir şey söyleme!'dermiş. İşte her insanın dudağı üzerinde bulunan çukurluğun nedeni buymuş. O yüzden sus. Dudaklarından değil kalbinden geçenleri görmek yetiyor bana. Sana da yetmeli benim kalbimden geçenler." Bu onların son konuşmasıydı. Sonbahar, en sert rüzgarlarıyla kilit vurdu gönül kapılarına. Sadece yıldızların tanıklık ettiği, gökyüzünün görkemli parlaklığının mührü altında kilitlenen aşkın son demiydi bu. Rüzgar ters yönden esmiş, birini gökyüzünün parlak yıldızları arasına diğerini yeryüzünün bilinmezliklerine savurmuştu. Geride yetim kalmış bir aşk ve gökyüzüne takılmış bir yıldız kaldı.Bir de kendine düşman fısıltılar.
13 parts