-O değilde biliyor musunuz ben "Sıla" hayranıydım.
- Ne alaka Suzi?
-Baksana kızın başına gelenlere, sen gel daha iki ayını doldurmadan Hatay'daki büyük aşiretlerden birine kafa tut, nesin sen mafya falan mı?
-Ya Suzan abla napsaydım? Yapacaksın tamam, kalacaksın tamam, gideceksin tamam mi deseydim, bu sularına gitmek değil ki, KÖLELERİ OLMAK!
- Bak halâ abla diyor ya, ama Züleyhacığım, seninde insanları sinir eden bir tarafın var şimdi eğriye eğri..
Didem:
- Eğriye eğri ne be ?
-Eğri oturup doğru konuşacaksın şeyinin üşengeçler için tasarlanmış versiyonu herhalde ne bilim?
-O doğruya doğru değil mi?
Züleyha dayanamamıştı:
-Allah aşkına konumuz bu mu?
- Doğru ya doğru (asdafjagajgahajaj)
Ortamda bir süre sessizlik olduktan sonra Suzan dayanamayıp tekrar söze girdi:
-Yalnız Sıla tokaları vardı yaaa, saçımızı örüp arasına küpe takardık
Cümle biter bitmez iki yastık Suzan'ın suratında patladı.
Hayata dair hatırladığım ilk andaydım.
Yine aynı evin bahçesinde eli yüzü toprak içinde kalmış ben ve karşımda onun ne kadar zaman geçerse geçsin çözemeyeceğim bakışları.
"Dönmüşsün."
İki yıl sonra karşımda onu böyle görmek her şey tamamlandı hissi vermişti.
Ya da her şey asıl şimdi yarımdı ve yeni başlıyordu.
"Döndüm."