Efsanelere göre bir zamanlar Hann adında bir krallıkta güzel bir prens yaşardı. Bu prensi gören, döner bir daha bakardı. Sohbetinde bulunan, billur sesini işiten şanslı sayardı kendini. Kalbi altın gibi saf, gözleri turmalin taşları gibi ışıl ışıldı.
Fakat bir gün o ışıl ışıl gözler kurban gitti bir lanete. Simsiyah oldu gözleri prensin. İnsanlar korktu, bakamadı prensin yüzüne bir daha. Onu kocaman bir saraya kilitlediler.
Suçu olmadığı halde mahkum ettiler zavallıyı. Ömrü boyu yalnızlığa.
Ömrü boyu hüzne...
Prens ağladı. Ağladıkça siyah aktı gözyaşları. Damladı bahçesine o küçük damlalar. Kapkara güller bitti gözyaşının değdiği yerlerde.
İşte tüm bunlar Hann Efsanesi'nin görünen yüzüydü.
Peki ya görünmeyen yüzü?