"Korkuyorum..." Fısıltım havada asılı kalırken, bakışlarının yüzümdeki ağırlığını taşımakta güçlük çektiğimi farkettim. Oysa, ben onun gözleri hep bende olsun isterken ne hale gelmiştim. Şimdi nedendi bu uzaklığım, bilemiyordum. "Neden korkuyorsun?" Sesinin boğukluğu acıdan mıydı, yoksa serin havadan mı? Canımı yakan benim beyaz sevdam mıydı, yoksa onun ateşi mi? "Senden, senden çok korkuyorum." dememle başımı kaldırdım ve gözlerine bakma cesaretini sonunda gösterebildim. "Benden neden korkuyorsun? Ben sana asla zarar vermem." Sözleri kesin, sesi güçsüzdü. Yanılıyordu, fazlasıyla. Canımı en çok o yakmıştı. En çok o kanatmıştı kalbimi. Şimdi nasıl bunları söyleyebiliyordu? "Yüreğime emanet ettiğin sevda, en büyük yararın. Ama unutma Kahraman, bu sevda en büyük zararım da aynı zamanda. Bana zarar veren bu aşk. Bitmeyecek mi? Yüreğim sende, bana cevap vermez oldu. Bir de sen sor ona, ne zaman geri gelecek bana? Sen ne zaman rahat bırakacaksın onu? O kafese tıktığın can çekişen kalbimi geri ver artık! Geri ver!" Sonlarda yükselen sesimle, bana sarılı olmayan kollarının boşluğuna hırkamı çektim. O tam karşımdayken, bir bez parçasına sığınmak canımı ne kadar acıttı, anlatamazdım. Anlatmazdım da zaten, kimse anlamazdı çünkü. Benim yaram, benimdi. Benden başkasını ilgilendirmezdi. "Ben geri veremem onu, anahtar sende, sen aç o kafesi, kurtar yüreğini." Başka bir şey söylemedi, arkasına döndü ve ardına dahi bakmadan gitti. Nasıl bir yıkım bıraktığını bile bilmeden üstelik. Hiç sevilmemişliğimi ve asla sevilmeyeceğimi yüzüme vurdu ve gitti. Umudumun can çekişen son parçasının da soluğunu kesti. Benim bileklerim kelepçeliydi, anahtara elim yetişmezdi ki... Ayaklarımdaki prangalar izin vermezdi. O prangalardan beni kurtarması gereken yine kendisiydi.All Rights Reserved
1 part