"Bazen delirmek o kadar güzel bir ihtimal gibi geliyor ki... Düşünsene, kafana takacağın bir şey yok, üzüleceğin bir şey yok, yasını tutacağın bir şey yok. Amca 'bir şeyler' çıkıyor hayatından ve belki de bu dünyanın en güzel şeyi. Kelime israfları yok, sahte insanlara tahammül etme gereksinimi yok, acıyla yaşamaya çalışmak yok. Hepsi tahammül edilebilir amca ama bu acıyla yaşamayı öğrenemiyorum. Sonra delirmek de güzel bir ihtimal olmaktan çıkıyor. Delirmek onları silmek demek. Delirmek benimle beraber onların da bu dünyadan silinmesi demek amca. Ama şimdi öyle mi, ben sadece nefes almakla yetiniyor olsam da yaşıyorum amca. Onların bir zamanlar yaşadığı yerde yaşıyorum, onların bir zamanlar gezdikleri yerlerde geziyorum. Bu bile beni avutmaya yetiyor. Bu bile yaşamam için, delirmemek uğruna mücadele etmem için bir sebep veriyor bana. Şimdi söyler misin bana amca, bu sebebi nasıl yok sayayım?" Burnumu çekip sustum bu kez. Uzun zaman susmaya alışmış ruhum bugün konuşmaktan yorulmuştu. Şuan bakışlarım bile yorgundu. Önümde duran çaydan bir yudum alıp bardağı tekrar tabağın üzerine bıraktım. "İnsan bazen öyle bir noktaya geliyor ki evlat, yarasını sevmeye başlıyor. Yara kabuk tutup iyileşmeye çabalarken eliyle yaranın kabuğunu kaldırıyor. Amacı yarayı daha uzun bir süre kendisiyle tutabilmek. İnsan acıyı sevmeye başlıyor." İnsan acısını sevebilir miydi gerçekten? "Acı sevilir mi amca?" Yüzünde hafif bir tebessüm oluşan Salih amca önündeki sudan bir yudum alıp gözlerimin içine bakıp sözlerini sürdürdü. "Bazen öyle bir seversin ki evlat, o acı sana bal bile olur. Yüreğini yaksa bile, gözlerini yaşartsa bile, boğazına bir yumru oturtsa bile seversin. Sevgin sana acı verir, bu kez acıyı da seversin. Çünkü acı sevginden gelir, acı ile sevgiyi bu yüzden birbirinden ayıramazsın. İkisi bir bütündür ve sevenin kalbind
8 parts