Kendi sarayına hapsolmuş bir prenses... Tarih boyunca soylular damarlarında dolaşan asil kanla övünüp durdular . İmparatorlar , Krallar , Komutanlar ve Padişahlar... Dünya üzerindeki milyonlarca siyah,beyaz ,uzun, kısa ,güzel , çirkin , vücutta her an dolaşan , kazanmak için çabalanmayan ve bir gün elbet biticek bir şey şüphesiz övünmeye değer değildi. Onları bulundukları yere getiren ilerine işleyen cesaret, gözlerini cayır cayır parlatan zekâ ve tüm vücutlarını zarifçe saran onurdu. Ah.. Bu meziyetlerin verenin o kan olduğunu savunamazsınız. Çünkü o mermer , altın ve saf ışıktan oyulmuş saraylar kalpleri kibir ve kıskançlıkla taşlaşmış, bedenleri çürük bir korkuyla titreyen , aşağılık, haysiyetsiz ne insanlar gördü hem de tüm damarları o kanla doluydu. O meziyetlere sahip bir sürü insan doğmuştur. Eğer onlara sahipseniz saklamak epey güçtür. İşte bu yüzden asil kan sahipleri o insanları kendilerine muhtaç ettiler ve bir parça yaşam için önlerinde diz çöktüklerinde onları kolayca ezdiler. Ölümün kaçınılmaz olduğu savaşlar yaptılar , zindanlara . Kendi kardeşlerini, annelerini ,babalarını öldürdüler. Kulelere kapattılar. "Ormana götür ve öldür onu" dediler. "Öldür." Ve bir gün zamanın özenle doğurduğu içine hiç bir şey ve herkesi katıp karıştırdığı bir diyarda. Bir Kraliçe öldü Ve bir prenses doğdu... Prensesin babası cesaret ve onurla kutsanmıştı. Annesi zeka merhamet ve cesaretin kızıydı. Prensesin cesaret içine işlemişti ,gözleri zekayla cayır cayır yanıyor, onurdan bir elbise giyiyordu. Korkutucu değildi aksine krallığı çevreleyen okyanus kadar güzeldi ...ama ondan korktular. O ipekler ve dantellerle sarmalanmış beşiğinde mışıl mışıl uyurken elinde bıçak tutan heybetli bir gölge üstüme uzandı. Kimse görmedi. Zekâ , merhamet ve cesaretin kızı annesi Kraliçe dışında.. Ve o gün bir KralAll Rights Reserved
1 part