"Hayat benim, her anını yaşadıkça sevesim var." demiş Athena.
Ne kadar da güzel söylemiş.
Hayat, her anımızı istediğimiz gibi yaşayınca daha da güzel olmuyor muydu sizce de?
Sadece uzaktan izleyip sevmeye çalışmak değil, yaşayarak sevmekti en güzeli.
Ben de öyle düşünen biriydim işte.
Hayatı yaşayarak sevesim vardı.
Başka insanların yönlendirmelerine uyarak değil.
Yağmurda ıslanarak, güneşte yanarak, denizin dalgalarına karışarak, yeni yağan lapa lapa karlarda yuvarlanarak, çamurlara atlayarak sevesim vardı hayatı; hepsini uzaktan seyrederek değil.
Şehirleri fotoğraflarına bakarak değil, her adımını gezerek öğrenmek istiyordum.
Insanların ne dediğini, beni nasıl yargıladıklarını önemsemeden hem de.
Benden sadece bir yaş büyük olan kardeşimin benimle durmadan alay etmesi gibi. Bu davranışı onun iyi biri olduğu ve beni her daim sevdiği gerçeğini değiştirmezdi mesela.
Ya da benim yaptığım saçma esprilerin asla sonunun olmaması gibi.
Ben böyleydim işte. Hayatımı kafama göre yaşarım, insanların garip bakışlarına alırmayıp delicesine dans edip gülerim.
Ama emin olun ben de sizin gibiyim. Bir eksiğim, bir fazlam yok.
Ben de en az sizin kadar salağım işte.
(gülüyor)
Neyse!
Pek normal olan hayatım ve arkadaşlarımla geçirdiğim mükemmel normal hayatım birden alt üst olmuştu.
Babamın işi sebebiyle değişen şehrim, değişen okulum, değişen arkadaşlarım ve değişen yaşamıma henüz alışmaya başlamıştım.
Ta ki bir sabah uyandığımda hayatımın tekrar değişeceğinin haberini almama kadar.
Sinirlerim yine mutfağın bir köşesinde unutulmaya yüz tutmuş elma gibi bozulurken eski hayatıma geri dönmenin bende nasıl bir etki bırakacağını bilmiyordum.
Peki ya bir yıl boyunca uzak kaldığım ve uzak kalmayı benimsediğim Istanbul'a tekrar dönüş yaparsam neler olacaktı?
Yaş Farkı Vardır (9 yaş)! Lütfen bunu bilerek okuyunuz...
Atabey Ailesi yıllardır yaptığı mafyacılık işlerine son verip emekliye ayrılmıştı. Çağlar Atabey 4 oğlu, karısı ve yakın aile dostlarıyla huzurlu hayatının tadını çıkartıyordu. Ta ki bir gün şirketine bir mektup gelene kadar... Yıllar önce ölen kızının aslında yaşadığını ve ölü bir bebekle karıştığını söyleyen bir mektupla bütün dengeler bozulur. Bir yandan hasta annesi ve öfkeli babasıyla uğraşırken okumaya çalışan Çiçek bir yandan da şehit sevgilisinin yasıyla kavruluyordur. Bunun üzerine bir de yıllar önce karıştığını öğrenen Çiçek'i karmaşık günler bekliyor.