"Senden nefret ediyorum!" İkisinin de gözyaşları yüzlerine ardı ardına damlayan sert yağmur damlalarına karışarak aşağı süzülüyordu. İkisinin de canından can kopuyordu. Ama durmadı. "Duydun mu beni? Senden nefret ediyorum!" Her harfinde, o yağmurda yeryüzüne düşen damla kadar kalbi tekrar tekrar parçalanıyordu. "Ben sana ne yaptım!?" Bağıra bağıra ağlıyordu şimdi. Canı öylesine yanıyordu ki, hiçbir alfabeden gelen harflerle ifade edilemezdi, dökülemezdi kelimelere, oluşamazdı cümleler. Masumdu, suçsuz, temiz ve günahsız... Bu yüzden belki o da ağladığı için bunları o anki öfkeyle söylediğini düşünmesi. Aptallık mıydı bu? İyi niyet mi? O ince çizgiyi çoktan aşmıştı. İçini çekti. Son darbeyi vurmak için sağnakta görünmeyen gözyaşlarını eliyle sildi. Sakin bir tonda tekrar konuştu. "Senden nefret ediyorum!" Öfke yoktu, ya da o an bunu göremeyecek kadar körleştirmişti aptallığı. O zaman? Şimdi kendini avutabileceği neyi kalmıştı?