"Dicle ben, senin hastalarından olan Dicle Esendemir. Bunu da senin için yazıyorum Fırat. Muhtemelen defterin nereden geldiğini merak ediyorsundur. Bu yazıyla birlikte bunları öğreneceksin."
Okuduğu ilk paragraf ile şaşkınca başını kaldırıp etrafına baktı Fırat. Az önce aldığı hastası tarafındandı ve kendisine hiçbir unvan kullanmadan hitap etmişti. Şüphesinde haklı mıydı gerçekten? Bu kadında bir şeyler mi vardı?
"Defterin 16 yıllık bir geçmişi var ama bu yazı okuduğun zamandan çok da önce yazılmadı. Bu defter sende kalacak. Sen de boş olduğun müddetçe oku lütfen. Her sayfasında kendini bulacaksın, emin ol. Beni hâla tanıyamadıysan da şöyle yardımcı olayım: Malatya'dan Ankara'ya taşınmıştınız da başka bir okula naklini aldırdın ya sen. Ben işte o naklini aldırdığın okuldanım. Hiç fark etmiş miydin bilmiyorum ama sana hayranlıkla bakıyordum. Hayat ne kadar tuhaf değil mi? Karşıma seni yine bir bahaneyle çıkardı. Hem de bana daha yakın olabileceğin bir şey.
Sen benim kalbime bir tohum bıraktın. Ben o tohumu suladım her gün. Senin bana hissettirdiklerinde suladım. Çiçek açmadı, kabuğunu bile kıramadı ama ben onu sulamaktan hiç vazgeçmedim. Sulamaktan vazgeçmem hayallerime olan inancımı yitirmem demekti çünkü. Şimdi yine inancım var o kabuğun kırılacağına dair. Rüyalarımda o çiçeğin açtığını görüyorum ama her seferinde farklı bir çiçek olarak açıyor. Ben çiçeği sadece rüyamda açtırabildim. Gerçekten açması için sana da ihtiyaç var. Ne olur tohumun çürümesine izin verme."Todos los derechos reservados