Ömrümde ilk kez, kendimi olmadığım biri gibi hissetmek gereksiniminde bulunmuştum...
Hayatımın sadece bir gününü doyasıya eğlenerek, hiç bir problemimi düşünmeden, yarın ne olacak diye endişe etmeden geçirmek, sadece bir gün mutluluğu dibine kadar yaşamak istemiştim...
İlk kez kendimi yaşıtlarım gibi, sorumluluklarım olmadan, hayatını kıpır kıpır yaşayan genç bir kız gibi hissetmiştim. İtiraf etmem gerekirse, bunları hiss etmek hoşuma gitmişti. Hayatdan daha fazlasını istemiştim, mümkün olmayacağını bile bile... Ama hayat acı gerçekleri öyle güzel bir şekilde önüme sermişti ki... hayalimdeki dünyamdan kopup gerçek dünyaya yüzüstü sert bir şekilde çarpılmıştım.
Ama ben kimi kandırmaya çalışıyordum ki? Ben buyum işte, hayata 1-0 geride başlayan, yaşamak için dişini tırnağına geçirmiş, hep çalışan, bir adım dahi ireli gitmek için öylece çirpinip duran, kocaman dünyada yalnız kalmış minik bir detaydım. Havada dolaşıp dönen küçük birer kar tanesi gibi mesela... Varlığı ile yokluğu belli olmayan. Küçücük bir sıcaklıkta eriyip yok olan.
Ama onunla karşılaştığım o gece hayatımın kökünden değişeceğine adım kadar emindim. İyiye ya da kötüye, bunu henüz bilmiyordum. Hayat işte, beklenmedik surprizlerle dolu birer kapalı kutu gibidir...