Bugün uyandım ve saat tam 4'tü üstümü başımı giyindim eşim masum gözlerle bana bakıyor ve gitme der gibi tebessüm ediyordu...kızımın yanına gittim uykulu gözlerine iki büyük ve gerigelmemeli öpücük kondurdum kapandı hayal gözleri, Ne hayallerimiz vardı kömür parası, ne duygularımız vardı ömür boyulu, Çıktım evden bir elimde çizme torbası, bir elimde azık torbası, ne bilirdim ben ömrümün kömür kara borsalı bitceğini koştum bindim otobüse sürdü şoför, ben ve 300 kömür kara talihli arkadaşım, girdik ocaklarımızı yıkan ocağa, tutunarak ocak direklerine yorgun, uykusuz, kalkmıyordu başlarımız, hayattan dem, hayalden kem vuruyordum, elerim evlerin direklerini yıkan ocaklarına ateş düşüren kömür karası ocak direklerine tutunurken, 300 arkadaşım ile koyuldum işe, başladık kazma kürek çalışmaya,kararmaya, baretlerimizin önümüzü hayallerimizin de yüreğimizi aydınlattığı dar dehlizlerde ölümün geleceğini bilmeyerek ne bilirdik talihimizin de kömür karası çalacağını ah kızım ah karıcım ne bilirdim bu dumanın beni...
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz bir savaş veriyorduk çünkü seviyorduk.
Şaşırtıcıydı, sevgi bazen bir savaş meydanının ortasında size uğruyordu.
O an iki yolum vardı.
Ya sevecektim, ya ölecektim.
Sevmeyi seçtim. Onu sevmek de ölümü daima nefes gibi ensende hissetmekti.
"En büyük savaşların ortasında kurak topraklardan bile bazen çiçek açar, bombalar etki etmez, kökleri sımsıkı tutunur. Bir bakarsın renkler canlanır, güzel kokar her yer. Sen bu çiçeksin diyemem, biz bu çiçeği temsil ediyoruz diyebilirim.
Özgürlüğümüze."
Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.