Bir çığlık daha özgürlüğe kavuşmuştu o gece.
Duvarla bulanan çığlıklar karanlığa hapsetmişti ikisinide
Geri dönüş yoktu bugün.
Acı iliklerine kadar sinirken
Pişmanlık vurucaktı gün yüzüne.
Acı ikisinide yok etmek için emir almışken
Toprak iki can daha emrediyordu gökyüzünden....
......
"Ben istersem nefes alır,ben istersem yaşayabilirsin güzelim, sen diye birşey yok ilya,sen ve sana ait olan herşey bana ait küçüğüm"
Acı oydu, acı adamın duygusuzluğuydu,acı daha o doğmadan emanet edilmişti ellerine...
"En acı ölüm ruhunun öldürülmesidir"
Onunda ruhu ölmüştü
ardından bedeni esir olmuş gücünü yitirmişti yavaşça...
İLYA SOYKIR;
Ateşin küçük kurbanı...
Üç ay içerisinde tüm ailesini kaybetmiş,bu koca dünyada
Onu acılar içinde ölüme sürükleyen duygusuz bir adamın ellerinde esir olmuştu...
ölümü tatmak için çırpınıyordu ilya,her gece gözlerini parçalayan damlalar akmak için emir almışken, ölümü kara kalemle kalın bir kitaba not edilmiş. gerçekleşmeyi bekliyordu sadece...
ATEŞ KARAHANLI;
Acının, duygusuzluğun, ölümün beden bulmuş haliydi..
O acıdan yaratılmış,intikam ateşiyle büyümüş içindeki acımasızlığa tutunarak gelebilmişti bu yaşına kadar...
İçindeki intikam ateşini bu minik bedenden çıkartmak için üstüne acımasızca abanırken,güçsüz çığlıklar duvarlara çarparak isyan edercesine Kaçıcak yer arıyordu.
daha fazla direnememişti küçük bedeni...
Kaderle iş birliği yapan ölüm emri,küçük kızı bu hayattan silmek için adamın Emirlerine itaat ediyor,onun gölgesine boyun eğiyordu tam anlamıyla...
+18 bölümler olucaktır lütfen bunun bilincinde olarak okuyunuz
Aşk suçtu.
Senin olmayan birisi için beslediğin duygular bir cellat gibi dikilirdi karşına. Sonra kollarına iki asker girerdi, o askerler başını bir kütüğün üstüne bastırırken boynuna inecek baltayı büyük bir sabırla beklerdi insan beklerdi ki, cellat alacak onun kellesini.
Ama o balta inmeden önce, dururdu zaman. Sabır kanatırdı insanın her bir zerresini, bir işkenceden farksız akardı saniyeler, bir sudan sessiz, bir dalgadan daha hırçın.
Aşk cellattı, ve o balta aşkın ellerinden inerdi insanın boynuna. Sevda cehennemdi, seni sevemeyen birinin aşkı ateşdi.
Kendi kalbini yakan, kendi kanını akıtan bir kılıçtı. İnsan nasıl saplardı kendi sırtına bıçağı?
İnsan ancak aşık olsa ihanet ederdi kendisine.
Aşk ihanetdi, aşk en büyük oyun ve insanın kendine yaptığı ihanetdi.
O Yavuz Payidar'dı, kendine en büyük ihaneti yapmış sırtına bir bıçak saplamış, boynunu bir cellatın önüne uzatmıştı.
O Payidar'dı, sevdalanmıştı.
Ve sevda, onun ihanetiydi.