Tren raylarına geldiğimde ışıklar yanıp sönmeye başlamıştı. Korkuyordum çünkü burası kullanılmayan bir istasyondu. Belki de tren geliyordur diyerek kendimi avutmaya çalıştım. Susmak bilmeyen iç sesim kötü düşünceleri de beraberinde getiriyordu. Sessiz, ıssız ve ürkütücü bir yerde ne işim vardı? Sesler geliyordu. Yakında bir yerlerde. Ağızımda hissettiğim el, ve belimi kavrayan güçlü kollar beni içine almıştı. Beni hızla karanlık bir köşeye çekti. Ve duvara yasladı. Sert, acımasız! Bağırmaya başladım. Beni tutmaması için her şeyi deniyorum. Ya o fazla güçlü, ya da ben fazla çaresiz hissediyordum. Onu zorladığım fazla belliydi. Tekrar koşma sesleri duyduğumu fark ettiğimde onunla göz göze geldik. Bana susmam için işaret yaptı. Sinir ve öfkeli bakışlarımı onun yüzünde gezdiriyorum. Gözleri kahve renginin en koyu tonunu almıştı. Keskin yüz hatları vardı. Gözlerimi kaçırıp sesleri dinledim. "Neredesin Kıvanç?!!" Art arda gelen konuşma sesleri gittikçe azalıyordu. O her kimse onun yerinde olmak istemezdim. Seslerin kesildiğinden emin olduktan sonra belimde olan kollarını gevşetip ağızımdaki elinide bıraktı. Etrafa baktı. Gideceğini anladığım an kolunu sertçe tuttum. "Hey, dur!" **** Sürükleyici inanılmaz bir kitap. Devamını merak ediyorsan okumaya başlamalısın...
21 parts