Adam, kadının gecesi aydınlansın diye yaktı kendini.
'Gülüşünü bölen iç çekiş, ağlarken boğazında düğümlenen hıçkırık olayım. Ve olsun son nefesinde bile sayıkladığın tek ad benimkisi. Beni unutma. Unutama... Bu benim sana bedduamdır.'
Rüzgar üç yıl önce ki Ashrafı kaybettiği günden beri, asla eskisi gibi olamamıştı. Yakmıştı, yandığı kadar. Kanatmıştı kanadığı kadar. Bir Ademin kırık lakin lanetli kalbiyle göklere ve yerlere savaş açmıştı adam.
'Cennet seni bana borçlu. Belki bir sokağın sonunda, belki kırık bir kaldırımın uğursuz, çatlak taşında karşılaşacağız. Belki bir kitapçının son rafında belki de bir uçurumun tam kenarında... Ama karşılaşacağız.İşte o vakit asla seni bırakmayacağım.'
Ve adam haklı çıktı...
'Bırak dua etmek Azizlere kalsın. Biz küfür edelim. Bu kadere ve kedere küfür edelim.'
Hikaye de yetişkin içerik bulunmaktadır!
Bunu bilerek okumanızı tavsiye ederim.
"Seni meşgul ediyorum bu saatte ama dün telefonum sende kalmış onu alabilir miyim?" dedim. Elini sağ ön cebine sokup çıkarttı ve bana uzattı. Telefonumu almak için elimi uzatınca geriye çekti. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Bugün o puşt aradı, açtım." dedi.
"Neden?" dedim.
"Canım istedi." dedi.
"Canın istedi diye benim telefonumu açamazsın." dedim. Kaşlarını çattı ve bir adım yaklaştı.
"Ama açmak istiyorum." dedi. Anlamazca yüzüne baktım.
"Ne demek istiyorsun Arslan Abi?" dedim. Gözlerini kapatıp soluğunu bıraktı. Gözlerini açıp dişlerini sıkarak konuştu.
"Bak işte bunu istemiyorum. Bana abi demeni istemiyorum. Senin için abi olmak istemiyorum." dedi. Benim için abi olmak istemiyor muydu? Şaşkınlıkla gözlerimi açıp kalbimin hızlanmasıyla ona baktım.