''Bir keresinde ''Yazmak hissetmektir.'' diye bir cümle okumuştum tozlu bi' kitabın sararmış sayfalarında. İşte o zaman düşünmeye başlamıştım kelimeleri.
Bir kelimeden çıkan anlamlar, bu anlamların bizde uyandırdığı duygular, duyguların üzerimizde bıraktığı izler...
Sheakespeare'in de dediği gibi 'kelimeler..kelimeler..kelimeler...'
Sıra kelimeleri duymaya geldiğinde..Bilirim ki bazı kelimeler bazı dudaklardan bazı kulaklara yeni anlamlar yüklenerek ulaşır. ''...seninle kavga etmeyi bile özledim...'' Kavga etme düşüncesi gülümsetir mi insanı ? Bazı dudaklardan çıkmışsa gülümsetir. Sözlükteki karşılığını yitirmiştir çünkü.
Bu bazı kelimeler zamanda yolculuğa çıkartır. Yol boyunca sağda solda görülenler o kelimeye dahildir. Yüzler, mimikler yetmezmiş gibi ortamı, dekoru, duyguyu kokuyu da beraberinde getirir.
Tek bir kelime, en çok okuduğun romanın olur.''
SAMİRA KAY
Ares, sert ve soğuk bir gençtir. Elzem ise dilsiz ve içe dönük bir çocuktur. Sınıfa yeni katıldığında, Ares ona mesafeli yaklaşır, ancak Elzem'in naif ve sabırlı tavırları zamanla Ares'in kalbini yumuşatır. İki zıt karakter arasındaki bu ilişki, birbirlerini anlamaya ve içsel yaralarını iyileştirmeye yönelir. Ares, Elzem'in sessizliğinde kendi duygusal boşluklarıyla yüzleşirken, Elzem de Ares'in içindeki acıyı fark eder ve bir bağ kurarlar.