"Şehvet renkleri kırmızı ve siyahtır. Birbirleriyle kolayca karışabilen farklı tonlar üzerinde farksızmış gibi durabilen iki renk. Tıpkı iki ayrı bedende tek ruha bürünen insanlar gibi. Ama şehvete en çok yakışanı kırmızıdır. "
Daha söyleyeceklerimi bitirmeden Savaşı'nda "Tıpkı kadınlar gibi" deyip aklımdan geçenleri okuması dudaklarımın uzun süreden sonra tekrar yukarı doğru hafifçe kıvrılmasına sebep oldu.
"Evet yani insanlar ya kırmızıdır ya siyah, arası yok!" dedim.
"Ama çocuklar pembe ve mavidir. Henüz kırmızı gibi olgunlaşıp siyahtan parçalar çalmamış, ona hiç bulaşmamış. Güneş gibi, çiçek, deniz, gök, bulut gibi henüz bulanmamış. Daha hâlâ berrak, masum, günahsız, pisliğe alışmamış, yalansız. Çocuklar o yüzden açıktır. Ne mavi siyaha yakındır, ne pembe kırmızıya, zamanla koyulaşır renkleri; dibe baktıkça. Maviden laciverte oradanda siyaha döner kimisi. Kimisi pembeyken bi anda kan kırmızısı akmaya başlayıverir. Ama çocukken ne olursa olsun mavi ve pembedir onlar..
"Tatlı dile, güler yüze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Sesli kahkahalar eşliğinde Neşet Babaya eşlik ediyordum, rakı bardağını kafama diktim ardından gözlerim karşı masaya kaydı. Dirseklerimi masaya yasladım, elimdeki rakı bardağını masaya indirdim usulca.
Geldiğimden beri bakışları bakışlarımdan ayrılmayan adama gülümsedim nazlı nazlı. Daha sakin ve yumuşak ve sessiz çıkmaya başladı sesim,
"Aşkınan bakışan göze
Doyulur mu, doyulur mu?"
Kollarını göğsünde bağlamış, bal gözlerin sahibi bana cürretkar bakışlarla bakmaya devam etti, bir ara dudağının köşesi kıvrılır gibi oldu yanımda oturan insanlar umurunda değildi o kendinden emindi. Geceyi onun kollarında bitireceğimden emindi.
***
Hikaye tamamen kurgudur. Gerçek olay ve kişilerle alakası yoktur.