Büyük bir savaşın fırtınası çoktan esmeye başlamış ve bütün yıkıcı gücüyle geçtiği her yeri mahvederrek üstlerine doğru ilerliyordu. Bu savaş diğer bütün savaşlardan farklıydı. Bu, Meleklerle Şeytanların içinde; sevgi, nefret, kin, intikam ve birçok şey için uğraşanların , son nefeslerine kadar kendilerini buna ve yaşam için adayan tanınmazların savaşıydı ve maalesef kazanan taraf olmayacaktı. En azından kehanet öyle buyuruyordu. "Sen benim küçük şeytanımsın ve ben de senin ateşinde yanacağım kendimden geçiyorum sende cezalandırılmak için. Unutma ki o isim sana boşuna verilmedi ve hiçbir şey tesadüf değildi. Şimdi serbestsin ve büyüyeceksin, büyüdükçe güçlenecek güçlendikçe her yanı saracak, ateşlerin şehri olacaksın! Şimdi gitme zamanı geldi bebeğim. Seni güneşin doğmadığı bir sabaha, çiçeklerin gülücükle yüzünde açmadığı, nefesinin yaşamaya yetmeyeceği zamanda bile seveceğim. Kanatlarını açma vakti geldi artık." Kirli bir şehir, kirli insanlar, kirli bir kız. Bu kız öyle kirli ki sevdiğini öldürecek kadar! Bu şehirde öyle bir ateş var ki Şeytanca Ateş o kadar candan ki Aşık olunası, tapılası Bu ateş öyle ki Öldürücü Sevdiğini bile...