"Şşt," dediğini duydum birinin. Sanki sesi kilometrelerce öteden zihnime fısıldanmış gibiydi. Sakinleştirici bir ninniyi anımsatan tınısı hiç de yabancı gelmiyordu. "Benim, Lara gözlerini aç! Benim.Sakinleş." Omuzlarımdan sarsıldığımı hissediyordum. Şişmiş olan gözlerimi tedirginlikle araladığımda gözleriyle buluştum. Gece karası gözlerini nerede görsem tanırdım. Her aklıma geldiğinde açılan o perde, oynanan o oyun, simasını unutmamı engelliyordu. "Arslan?" Dudaklarımdan bir dua gibi dökülen adını telaffuz etmeyi seviyordum. Ağzımda hoş bir tat bırakıyordu. Yine de o aynı egoist, tostçuldu. Birkaç gün içerisinde davranışlarıyla hayatımın bu kadar merkezine yerleşmiş olması sinir bozucuydu. Yıllar boyunca inşa ettiğim buzdan duvarlarımı ne ara kırdığını ve ne ara içeriye, yanıma geldiğini bilemiyordum. Ama bu Arslandı. Zekasını küçümseyemiyordum. "Benim," dedi belki onuncu kez. Elime geçen küçük fırsatla kollarımı boynuna dolayıp sıkıca sarıldım. Kalbimin parmak uçlarımda ve şakaklarımda attığını hissediyordum. Salgılanan adrenalinin etkisi geçtikte bacaklarımdaki derman azalıyordu. Bedenim kendini kapatıyor, uyuşuyordum. "Sen yanıyorsun Lara," dedi elleri önce yanaklarımda sonra alnımda dolaşırken. "Ah, aptal çocuk." dedi çatılı kaşları ardından. Kızmıştı. Neden kızdığını bile anlayamamıştım. Zaten şu anda zihnim o kadar büyük bir curcuna içindeydi ki kendi düşüncelerimi bile ayırt edemiyordum. Sırt çantam zeminle buluşurken kendimi yer çekimine teslim etmiştim. Bacaklarım titreyerek ağırlaşan bedenimi taşımayı reddettiğinde beni tutan kollar olmasa asla ayakta duramayacağımı biliyordum. Beni hasta eden de oydu, beni bu ara sokakta yüksek ateşten havale geçirmekten kurtaran da. Beni ateşe atan da oydu, beni ateşten kurtaran da.
18 parts