Öyle bir yalana sarılmış ki hayatın, silahın gerçek. Seni hapseden geçmişinin parmaklıkları, nefesini kesense gelecek.
Aynaya baktığında gördüğün kişi yanılsaman, benliğin kafeste.
Yıllarca hapsolduğun yerde kaybettiğin kendini aradın, oysa kendini hiç kaybetmedin çünkü kendinde hiç olmadın. Planlanan tesadüfün gölgesi düştü üzerine, benliğin kafesi parçaladı. Vadesi dolmuş geçmişinin sahnelendiği karanlık sahnede ışıklar yandı.
Silahının namlusu sana döndü. Ama vurulan sen olmadın.
Şimdi söyle, ruhunun katili; savaş meydanını terk etmeni söyleyen ses kalbini paramparça ederken, gülümseyerek yıkımını izleyen sen değil miydin?
Anla. Ne sen bitirebilirsin bu savaşı artık, ne de gerçeğin.
.
"Gözlerinde, gözlerimdeki ölümü göreceğin zamanlar olacak. İşte o an, zamanın akmaya başladığı tek an."
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....