Karanlığın ortasında öylece dikilirken bedeni güçsüz bedenimi kollarıyla sarmış, varlığını yanımda hissedebiliyordum. ‘’Gölgeler…’’ diye mırıldandı. Ona baktığımda gecenin kırılgan ışığında buz mavisi gözlerinin belli belirsiz parladığını gördüm. Denizin sessiz dalgaları arasında yerini almış olan küçük adaya baktığını fark ettim. Gözlerini sabitlemişken ruhunun çok daha uzaklara daldığı ortadaydı. ‘’ Gölgeler ha? Ne kadar garipler, ışık olmadan var olamazlar fakat bir o kadar da karanlık ve siyahlar. İronik.’’ Bana doğru döndüğünde gülümsediğini tahmin etmek pek zor değildi. Nefesini ensemde hissettim. ‘’Sana bir sır verebilir miyim? ‘’ Kulağıma doğru fısıldamıştı, tüylerim ürperirken kendimi ne kadar iyi hissettiğime şaşırdım. Başımla onu onayladım. Bana doğru eğilirken gözlerimi kapamıştım.’’Gölgeler siyah değildir, gölgeler karanlıktır. Unutma kaplan, onları var eden bizleriz. Onları var eden ışık. Biz ne kadar aydınlık olursak onlar da o kadar karanlık olur. Tıpkı denge gibi. Herkesin karanlık yönleri vardır. Herkesin gölgeleri…’’ Gözlerimi açtığımda istemsizce ona dönmüştüm. Gece güne dönüyordu, benim karanlığım gibi. Dudaklarını dudaklarıma örttüğünde gölgeler etrafımdan silinmişti…