"Gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum. Kendi düşüncelerim beni boğuyor. Sana yaşattıklarımı hatırladıkça kendimden utanıyorum, kalbime bir hançer saplanıyor. Bunlardan çok daha iyisini haketmiştin. Benden çok daha iyisini haketmiştin ve en acısı da, bana kızmıyorsun bile, affediyorsun. Seninle yüzleşmeye cesaretim yok. Bu yüzden bu mektubu kabul et lütfen. Bu ilişkiyi daha da büyük bir çıkmaza sürükleme. En başından beri yanlıştık biz. Belki de sen hep doğruydun ama ben hep yalandım. Senin aşkını haketmedim ben. Tek amacım basit iğrenç bir oyundu. Böylesine derin duyguların olabileceği, bu saçma oyunun seni incitebileceği aklıma dahi gelmemişti. Ve şimdi sen gelmiş karşıma beni sevdiğini söylüyorsun, hatalarımı umursamadığını, beni geçmişimle bugünümle ve geleceğimle kabul edebileceğini söylüyorsun. Bu her şeyden daha da çok acıtıyor. Sana karşı aynı hisleri besleyebilmeyi çok isterdim. Gerçekten isterdim. Aşkına karşılık verebilmeyi ama kalbin kimi seçeceğine biz karar veremiyoruz sanırım. Artık bu oyun bitmeli. Hem senin hem de benim iyiliğimiz için. En azından tek bir doğrumuz olmalı..."
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten?
Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin?
Peki ya onu sevmeye ne dersin?
Bu, evsizlerin değil, bunu sanata dönüştüren köstebeklerin hikayesi...
❥
h.k. gümüş