Sessizliği dinliyordum. Seneler evvel sırdaşımken şimdi en azılı düşmanımdı. Belki huzur kollarında gizliydi fakat benim için değildi, delirdiğimi göremiyor muydu? Ben karanlığın soğuk kollarına aşık olan o kadındım. Sessizlik beni çıldırtırdı. Ben kan ve izdivaça tutsak olan o çaresiz kadındım. Sessizlik beni paklayabilir miydi? İplerini ellerimde tuttuğum bir geçmiş vardı fakat geçmemişti. Acı oradaydı, gözlerimle gördüğüm, sesini kulaklarımla işittiğim o adamdaydı. Uzandım. Dokunamayacağımı bildiğim hâlde parmaklarımı yüzüne uzattım ve "Karan," diye mırıldandım tenine bir milim kala. Dudaklarım dahi bedenimin her bir zerresi titrerken, "Beni hatırlıyor musun?" diye sordum fısıltıyla. Nefesimden nükseden acı, yüzünü yalayan hafif bir esintiydi onun için. Bakışlarımda gördüğü o karanlık, aslında onun ruhuydu fakat bilmiyordu. Bilemezdi, zira hayat en büyük kozunu bizim üzerimize oynamıştı. Yaklaştı. Her anını gözümü kırpmadan izlerken çenesini avucuma yaslayarak, "Kimsin sen?" diye sordu. Titreyen parmaklarımı yüzüne sardım, tenine sarıldım ve içim içimden çıkarken, bir damla gözyaşıyla kutladım bu acımasızlığını. Tanrı, onu özenle boyamıştı. Biliyordum, onda en değerli renkler saklıydı. Kimsenin adını dahi bilmediği, çıplak gözle göremediği tüm o renkler onda gizliydi. Göz kapaklarım titreyerek kapandı ve kirpiklerim birbirine karıştı. Zemherilerimi yeniden aralarken burnumdan sus çizgime uzanan bir sıcaklık hissettim fakat silmedim. Zira hissettiğim bu acı fiziksel anlamda beni bitirmeyecek olsaydı, ruhum diz kapaklarının üzerinde çürürdü. Başımın döndüğünü hissederken göğsüne yığıldım ve alnım sinesine hapsolmuşken, "Yalvarırım," diye mırıldandım acı içerisinde kahrolurken, "Al içimdeki bu acıyı benden, kurtar beni senden."
61 parts