Canının acıması için güçlü olman gerekiyormuş meğerse. Ben gücümü güçsüzlüğüme devrettim bugün. Bu yıkık şehirde bir daha ayakta durmayacağıma yeminler ettim. Ama oturmuş öylece ağlıyorum kendimce. Ağlıyorum da denemez ya işte, her neyse... İnsanın çaresizlikle debelendiği zamanların en diplerini görmesinin altında bir kaç nedenden başka birşey yatmıyor olması, çölün tam orta yerinde, suyu bulmanın umuduyla yeşeren bir papatyanın yapraklarına benziyor işte. Suyu bulsa, tekrar yüzünü güneşe dönenilecek. Halbuki güneş zaten tam karşısında duruyor da kabullenmekte zorluk çekiyor bunu. Uçurumun kenarında açan bir papatyadan farkımın olmadığımı, senin yüzüne bakınca kabullenmeye başladım. Fotoğrafların, artık eskisi kadar bana bakmıyor olabilir belki ama ben senin gözlerini görmek için canımda can vermeye hazırdım. Bunun için de mi kendimi suçlamalıyım bilmiyorum. İnan bu aralar neyi, nereye koyacağımı bilemez oldum işte öyle amansız bir uçurumun ortasında hissediyorum kendimi. Nedenlerini araştırmaya kalksam sanırım boğuşarak çok vakit kaybedip en son yine kendimi bir yolun sonunda bulmuş olacağım. Bu yol beni sana getirecek olsa bile benim artık bir yolun daha sonuna gelmeye gücüm yok. Bir son daha görmeye halim kalmadı benim.