Bu bildiğiniz hikâyelerden değil. Bu yalanlarla mutluluğu aşılamaya çalışan hikâyelerden değil. Bu adeta bir yaşam savaşına benzeyen bir hikâye. Bu iki gencin hayata tutunabilme çabasının hikâyesi. Ayla Akar, on yedi yaşında, kendi halinde bir kız. O ulaşılmayacak bir insan değil, o içinizden biri. O acı duygusuyla tanışan, yaralarıyla büyüyen genç bir kız. Yalancı aşklardan tutun, arkadaşlarıyla geçtiği sınavlara kadar o her gencin çekebileceği acılara göğüs geren bir kız. Fakat içindeki boşluk onun peşini bırakmıyor. Ta ki bir gün biri ona, acılarını bulutlara fısıldamayı öğretene dek. O genç adamla birlikte öğrenir yaralarını sarmayı. Onlar birbirini bulamadan, acıları bulur birbirini. Acıları, birbirlerinin ruhlarına takılır ve orada tutsak kalırlar. Birtakım olaylarla başa çıkmak zorunda kalırlar. Taşlar, ihanetler, geçmiş ve ardı ardına gelen darbeler... En çok geçmiş bırakmaz peşlerini, en çok geçmişin pençesinde takılı kalırlar. Bu olaylar onların yangını körükler fakat onlar birlikte, en çok birbirlerinde yanarlar. Rüzgâr onları savurur fakat onlar birlikte savrulurlar. Hayata tutunamazlar belki de fakat onlar birbirlerinin ellerinden tutarlar ve gökyüzüne uzatırlar ellerini. Onları yıkmaya çalışırlar fakat onlar birlikte inanılmaz güçlüdürler, bilemezler. Bu genç kadın ve genç adam, yaralarını birlikte sararlar. Birbirlerinde bulurlar tek umutlarını, diğerlerini yitirmişlerdir çünkü. Masmavi umutları siyaha çalar fakat kaybetmezler onları. Çünkü onlar, umutlardan beslenerek nefes alan umutsuz birer vakadırlar. Ne dersiniz? Ruhu yaralı iki insan bir araya geldiğinde, ruhlarını ve yaralarını sarabilirler miydi veyahut daha fazla yaraya mı sebep olurlardı savaşmaktan bitap düşmüş bedenlerinde ve ruhlarında? Sevmek yeter miydi birlikte olmaya?
38 parts