Hüzünlü, kahır saçan bir yağmura tutuldum ve şemsiyem yok, şemsiye tutanım da yok. Pek bir hoş olan dünyada neredeyse herkes mutlu iken, mutsuz olan kısmın büyük çoğunluğunu ben oluşturuyordum, fakat neden böyle olduğu konusunda hiçbir fikrim dahi yok, ya da var ama ben onu da umursamıyorum. Işte bu benim umursamıyorum, hiçbir şeyi, hiç kimseyi, kendim de dâhil. Hayat beni görmezden geliyor olabilir mi? Ya da ben kendimi hayata yanlış tanıttmış olabilir miyim? Ikinci dünya savaşı sonrasında hayat zor mudur sizce? Evet, özellikle de yalnız bir kadınsanız ve evin ortasında sizi bir darağacı bekliyorsa. Öteki dünya ki öyle bir yer var ise, beni misâfir ağırlamak için dört dönüyor.
Bu kitapla bambaşka bir töre hikayesi okuyacaksınız. Bol kahkahalı kimi zaman gözyaşları içinde kimi zaman da öfkeleneceksiniz. Ama bir karakter var ki o sizden biri. Onu seveceğinize emimim.
Ezman okumak için gittiği ve orada kalıp çalışmaya başladığı İngiltere'den Mardine yaz tatiline gittiğinde berdel kararıyla Asmin ile evlenmek zorunda kalır.
Ne Ezman bu zamana kadar izleyip okuduğumuz bir ağa ne de Asmin boynu bükük bir berdel gelinidir. Ezman başta bu evliliği kabullenmek istemez ve Londra'ya kaçma planları yapar. Sizce bunu başarabilecek mi?
Her ikisi de bu kadar alışagelmişin dışında bir karaktere sahipken, evlilikleri ayakta kalabilecek mi?
Ezman Ağa'nın ve Asmin'in berdel hikayesini okumaya, okurken hem gülüp hem ağlamaya var mısınız?