İdrak edemedim. Donakalmıştım adeta. Beni de bulabiliyordu bu.. İşte içimi delmişti o keskin metal. Sıcaklık avucuma doluyordu. Kan kaybediyordum..
Yolun sonuna gelmiştim artık. Hayatın en büyük gerçeğinden muaf olmadığını bir kez daha idrak etmek... Hem de bütün çıplaklığıyla...
Evet; algılarım, sevmelerim, sevinçlerim, kederlerim... Fikirlerim, aldığım tatlar, kokular, sesler... Tüm varlığım şu kırılgan organik vücudumun bütünlük içinde çalışmasına bağlıydı. Ama yara almıştı o da.
Öyle film şeridi falan geçmedi gözlerimin önünden. Nafya'mı düşündüm. İnsanın sorumlu olduğu birileri olunca kendisini düşünemiyor işte. Karnında 3 santimlik bir bıçak yarası olsa bile.
İkinci bir bıçak darbesi vurmadı. Hem korku, hem nefret, hem de acımayla bakan bu mavi gözler... Bu yüz yabancı gelmedi. Elindeki bıçakla birlikte karanlıkta kayboldu.
Birce Sağlam, Diyarbakır'da görev yapan bir Türk askeridir. Kendisine gelen telefonla, ''Pençe'' isimli özel bir time alındığını öğrenir. Görev için gittiği Hakkari'de hayatının aşkını bulacak, aynı zamanda geçmişten gelen bir gölgeyle savaşacaktır.
"Bir ülkü uğruna geçen bunca sene, bir ülke uğruna çekilen bunca çile. Sen asker, bu bayrağın alltında nefes aldığın sürece, değişemezsin şu Türklüğünü hiçbir şeye."