Gecenin karanlığı en koyu en dipsiz köşelere bile nüfuz ederken, o köhne ve neredeyse bir rüzgarla devrilecekmiş gibi duran evin içini, ayın parlaklığı bile aydınlatmaya yetmemişti. Yerde kanlar içinde, ona korku dolu gözlerle bakan kişinin yanına yavaşça yaklaştı. Eğildi ve hemen yanına diz çöktü. Gözlerinin içine sanki ruhunu görebiliyormuş gibi uzunca ve sakin bir şekilde baktı. Bulundukları odanın her yerinde kurbanının korkusunun kokusunu alabiliyordu. Bu kokuyu seviyordu, kendisine hissettirdiği şeyleri seviyordu. Tam anlamı ile dehşete düşmüş kurbanına yine aynı yavaşlıkla gülümsedi. Önünde sadece titreyen, acı ve korku içinde hiç bir şey yapamayan kurbanının acizliği onu hiç olmadığı kadar mutlu ediyordu. Kurbanının ise korku tüm benliğini esir almış, korkmuş gözleri daha da büyüyerek canavarına bakıyordu. Birazdan kendisine neler olacağının bilinci ile ne yaparsa yapsın, ne kadar çırpınırsa çırpınsın kurtulamayacağını biliyordu. Bundan kaçış yoktu.