Ayağımda açılması imkansız bir pranga, kollarım zincirlerle sarılmış, ben özgürlüğe aşık onlar kilitlere. Bir kuş gibi yuvamdan uçmaya hazırlandığım her saniyede bir kafes daha. Aşılması zor bir yol, uçması zor bir dağ. Gittiğim yollarda çiviler, gözlerimde sıkı bir bez. Gördüğüm sadece zifiri karanlık. Sırtımda kırbaçlar patlarken ben hala en çok sana, en çok özgürlüğe aşık, ben en çok onun vadettiklerine, vezgeçtiklerime ama yine de en çok özgürlüğe. Beslediğim bu ruh beni her saniye zehirler, kanatları kırık bir kız çocuğu içimde ninniler söyler. Uyutuldum. Hemde yıllarca. Dost bildiklerim düşman, sevdiğim adam el oldu. Olan yine içimde ki kırgın kız çocuğuna oldu.
Belki bir cellât, verilmiş haksız bir idam fermanı, belki de bir idam sehpası, ya da dar ağacıydık. Ama dar ağacı olmaz! Söz vermiştik birbirimize, "Dar ağacım olursan affetmem," demiştik. Şimdi uğruna berduş olup sokağa dökülebileceğim bu adam benim dar ağacımdı.
Geride kalmış çürümüş bir beden, akamamış gözyaşı, kabuk bağlamış yaralar, ölümün sırdaşı...
Dedim ya hani ben en çok ona, en çok onun özgürlüğüne aşık...