Ayaklarımın altındaki o incecik kum sanki pamukların üzerinde yürüyormuşum gibi hissettirdi. Üzerime ne zaman giydiğimi bilmediğim uzun ve beyaz elbisemin uçlarını kavrayıp hafifçe kaldırdım. Su dizlerime gelmeye başladığında aniden boynumda hissettiğim nefesle irkildim. Burnuma gelen toprak kokusuyla anlamıştım onun olduğunu... -"Mi Amor..." Nefesi boynumdan ılık ılık akarken ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Mi Amor? Bu da ne demekti? Yavaşça arkamı döndüğümde bu kadar yakın olduğumu bilmediğim o simsiyah gözleriyle göz göze geldim. Bakışlarında nefreti bariz bir şekilde görebiliyordum. Ne yapmıştım ki? Neden nefretle bakıyordu bana? Elini yavaşça kaldırıp yanağıma koydu. Ve şefkatle okşamaya başladı. Gözlerimi kapatsam ve sadece okşayışına odaklansam bu okşayışıyla şuan ona aşık olabilirdim. O derece şefkatliydi. Ama bakışları buna mani oluyordu. Bakışlarındaki barikat tam kalplerimizin ortasındaydı. Bende aynı şekilde ona elimi uzatıp yanağını okşamak istedim. Fakat elimi yanağına koymamla bir toz bulutu gibi yok olmuştu.