Avazım çıktığı kadar bağırdım karşısında.
"Görmüyor musun? Çok çirkinim. Ne yanına yakışıyorum ne kalbine! İnsanlar yüzüme bakmaktan korkarken ben senin gibi birine nasıl mutluluk verebilirim? Ben bile kendimden nefret ederken nasıl beni sevdiğine inanabilirim?!"
Bomboş sokakta yankılanan sesime etrafımıza düşen yağmur damlacıkları eşlik ediyordu. Sırılsıklam olmuştuk ikimiz de ama umrumuzda değil gibiydi.
Ellerini iki yanağıma koyup kafamı kaldırdı yüzüne tam bakabilmem için. Simsiyah, dolu gözlerinde yansıyan kendimi görebiliyordum.
"İris, kimin ne dediği, ne yaptığı, arkamızdan ne konuştuğu sikimde değil anladın mı? Yara izin mi seni benden uzaklaştıran? Ben senin izini sevdim. Kendimden çok onu sevdim İris. Kimse umrumda değil. Ne söylediklerini biraz bile taksaydım şu an karşında böyle duramazdım."
Alınlarımızı birleştirdi yavaşça. Yanağımdaki eli tam yara izimin üzerini okşadı yavaşça.
"Sen benim hayatımsan, o yara izi nefesim. Senden iğrenmem asla bunun için."
Dudaklarını tam oraya bastırdı. Sonra yine alınlarımızı birleştirdi.
"Senin kendinden nefret etmeni sağlayan herkesi tek tek öldürmek istiyorum. Benim güzel kızımı kim üzdüyse hepsini uçurumdan atasım geliyor. Sen benim hayatımın ortasında açan en güzel çiçeksin İris ve ben bu çiçeğin solduğunu gördükçe ölmek istiyorum."
Tekrar eliyle yaramı okşadı.
"Çok seviyorum seni be kızım. Şu sıkıcı hayatımı güzelleştiren tek insansın. Sen de gitme benden."
Tek eliyle elimi tutup kalbine götürdü. Hızlıydı, fazlasıyla hızlıydı.
"Ben bu kalbin daha önce bu kadar hızlı attığına şahit olmadım. Ama senin yanında hep böyle atıyor. Ritmimi değiştiriyorsun ve ben bunun için bile seni köpek gibi seviyorum."