Sevda Çiçeği Pukka Yayınları ile kitap olacağı için bölümler 15 Ekim 2023, Pazar günü yayımdan kaldırılmıştır, sevgiler.
***
"Seni soyacağım Sevda," diye fısıldadı. "O siyah çarşafların arasına, bembeyaz teninle uzanmanı sağlayacağım. O çıplak bedeninin yalnızca çok az bir kısmını örtmene izin vereceğim, eğer istersem... Kimi zaman seni o kolonlara yaslayacağım, kimi zaman camlara, şu gördüğün raflara ve masaya... Hayal gücümün bir sınır yok ve bunu sana göstereceğim Sevda... Sana yalnızca sanatı değil, tutkuyu da göstereceğim. Arzuları ve istekleri, onlara boyun eğmeyi..."
***
Puslu bir bakış ve cüretkâr bir teklif...
Ezel Doğan; hayatından sayısız güzel geçmiş, dünyaca ünlü bir ressam ve fotoğraf sanatçısıydı. Güzel olan her şey onun işinin bir parçasıydı ve yeşil bakışları, hüzünle parıldayan bir çift gözle buluştuğunda hayatında bundan daha güzel bir şey görmediğini anlamıştı.
Sevda Altınbaşak ise; aile dediği cehennemin içinde, ateşten bir çemberin ortasında yaşayan, yapayalnız bir kadındı. Acı kalbini mesken tutmuş ve keder bakışlarına saplanıp kalmıştı, ta ki hiç tanımadığı bir adamın kollarında güvenle sarmalanıp, yıllarca aradığı huzuru bulana kadar...
Yolları kesiştiğinde her ikisi de aşkın bir mucize gibi hayatlarına doğacağından bir haberdi. Mutlu bir son, her ikisinin de düşlediği şeydi ancak hayat mutlu sonları karşılıksız vermezdi...
***
Nar Bülbülü'nden tanıdığınız Ezel Doğan'ın hikâyesidir. Kurgular birbirinden bağımsızdır, bu sebeple ayrı ayrı okunabilir. Sevgiler, KadifeKelimeler...
***
Hikayelerim isim haklarıyla birlikte noterde adıma kayıtlıdır. Çalıntı ya da izinsiz kullanmak durumunda yasal işlem başlatılacaktır.
*Yetişkin içerik barındırır.
*Nefretten aşka/anlaşmalı evlilik kurgusu
---
"Kimi öptüğünün farkında bile değilsin," dedim üzerime tüm ağırlığıyla kapanan bedenini omuzlarından hafifçe iterek.
Yüzlerimiz arasında bir nefeslik mesafeden fazlası yoktu. Aldığı her nefes benden doğuyor, aldığım her nefes ondan kopuyordu.
Az önce dudaklarıma dokunan dudaklarını diliyle ıslattı ve ardından göğsü şişerek göğsüme yaslandı.
Altında ezilmeye, o isteyerek üstümden kalkmadıkça son veremeyeceğimi biliyordum. Yatakla arasında kalan bedenimi kıvrandırıp yormak yerine onu ikna etmek için dudaklarımı araladım.
"Sarhoşsun, farkında bile olmadan beni öptüğün için pişman olduğunu haykırdığın bir sabaha uyanmak istemiyorum."
"Kim olduğunun farkında olmadığımı mı sanıyorsun?" diye sorarken sarhoşluğunun izlerini taşıyan sıcak nefesi yüzümü okşadı. "Karımı öptüğümün farkında olmadığımı mı sanıyorsun?"
İrkilerek gözlerimi kırptım birkaç kez.
Etrafta birilerinin olup olmadığını görmek için delice odaya bakındım.
Kimse yoktu.
Cevahir Avcıoğlu'nun beni 'karısı' olarak benliğine katmasına sebep olacağı oyunumuzun seyircilerinden hiçbiri burada değildi.
Dudaklarını biraz önceki hafif baskıdan çok daha yoğun bir biçimde yeniden dudaklarıma bastırdığında zihnim binlerce soruya aynı anda yanıt aramaya başladı.
Bizim dünyamızda her şey sahteydi. Her şey oyundu.
Seyirciler gittiğinde perde kapanır, oyuncular birbirlerinin yanından hızla kaybolurdu.
Ama şimdi ilk kez, hatta belki de son kez seyircisiz oynuyordu oyununu.
Avcıoğlu'nun kurallarına kendisinden başka kimse karşı çıkamazdı. Bizim için yıkımı getirecek olan da, işte bu nedenle, bizzat kendisi olacaktı.
---
'260224