Zamansız bir çemberin içerisinde yok olmaya yüz tutmuş. Mutluluğun gerisinde, sebepsizce esen rüzgârın tatlı dokunuşlarını hissediyordu kadın. Kafasının içerisin de hiç olmak isteyen bir kadın. Kimliksiz dokunuşlara kendini hapsetmiş, yıkılmaya yüz tutmuş şehrinin, bütün duvarlarını kendisi yıkmış bir kadın. Yaprakların hışırtıları mazideki yaralarını deşiyor, yol yordam bilmeyen düzensizliğine inat, koşan adımları kısalıyordu. Maviliğe koşmak istedi fütursuzca, gücü yoktu. Ayak uydurmak istiyordu bütün bu renklerin karmaşıklığına, olmuyordu. Post modern bir tabloyu andırıyordu kadın, çağın içerisinde fakat çağa ayak uyduramamış. Bir o kadar başı boş, bir o kadar yerinde sayan. Bütün bu bakışları arasında yer alan keskin çizgileri, yüzünde ki acılarını ifade etmeye yetiyordu. Kafasını gökyüzüne kaldırıp derin nefesleri arasında kaçamaklar yapıyor, kimseye belli etmiyordu.
İnsanların yüzlerine bakıp, yaralarının üzerine neşterle ufak dokunuşlar yapıyordu, soğukkanlı bir katil gibi.