(Tamamladı.) Ben Mihriban Gökbey, Kendimi bildim bileli diyemem ama tamı tamına altı senedir adımı dâhi bilmeyen bir adamda tutukluyum. Geçtiği yerde taş üstünde taş bırakmayacak kadar öfkeli, bakışlarıyla nefesleri kesecek kadar görkemli, beni ise kalbine sığdıramayacak kadar bencildi bu adam. O, Bora Hanzade'ydi. Beni Dilhun yapan... Onu gördüğüm ilk an, onu kendime saklamak istediğimi anlamıştım. Onun bana ait olması hayal dahi edemeyeceğim bir şey olduğu halde şimdi onunla evlenecek olmam hiç de olur bir iş değildi. Kesin işin içinde başka bir mesele vardı ama benim hayata dair rengarenk umutlarım bir gecede siyah-beyaz olmuştu. Mihriban o günden sonra susmuştu. Mihriban'a susmasını öğrettiler. Mihriban üzüldü, hem de fazlasıyla üzüldü. Ama bir an olsun belli etmedi. Mihriban kimsesiz kaldığında, hayat ona acımamıştı. Şimdi hayat ona ikinci bir şans mı veriyordu? Bunu ikinci bir şans olarak düşünecek ve amcasının onu nedenini asla anlayamadığı bir şekilde istemediği evden kurtulacaktı. Mihriban, imkanların elvermediği bu hayatta kendi kahramanı olamamıştı henüz ama belki de Bora ona erkenden gelecek ve onu kurtaran kahramanı olacaktı. Bu fikir aşık bir kadın için kulağa öylesi tatlı ve inanılır geliyordu ki... &&& "Anlamıyorsun Mihriban!" Derken masanın üzerinde duran vazoyu, içindeki çiçeklerle beraber duvara fırlatmıştı. "Anlamıyorum!" Diye karşılık vererek elime geçen ilk heykeli boy aynasına âdeta gömmüştüm. "Şu an için başka çarem yok!" Ağır adımlarla karşısına geçerek odaya iki gündür getiriyor olduğunu bildiğim silahı çekmeceden aldım ve fısıldadım. "Öyleyse öldür beni." Silahı eline tutuşturarak göğsüme sabitlediğimde bakışlarındaki tüm karmaşa dağılmıştı. Gözümden süzülen bir damla yaşın ardından devam ettim. "Bu saatten sonra ne ben senin karınım... Ne de sen benim
71 parts