Geceler gündüzlere tutsak ,gündüzler gecelere haramdı. Her baharın bir sonu , her kışında açılmış bir yarası vardı.
Aşk neydi?aşk, aşık olmak mıydı?Onun için aşk sevmek ,sevilmek hissetmekti. Bu sadece karşılıklı aşk değildi.
Aşk kırılan bir kalbi onarmak, yanlış sarılan yarayı düzeltmekti.
Bu dünya o kadar zalim ki insanların gözü kör olmuş. Aşık olmanın , sevmenin adının ne olduğunu bile bilmiyorlar. Bir papatyaya, denize , göğe,yıldızlara,aya bile aşık olur insan.
Ama birgün gelir paslanmaya yüz tutmuş bir demir parçası olan hayat bir anda kararı verir. Hayat işte o gün zindan eder denizin ve papatyanın kokusunu,en küçük bir şeyde umut bulduğun hayatın kararı verir. Artık mahkum olursun bir töre hapishanesine,bütün duygularını alır götürürler.Bir bavul parçası gibi acılarını sürükleye sürükleye çekerler dünyanın bir ucuna.
İşte Azat'ın karanlık bakan gözlerinde Azra'yı görmesiyle Azra'nın hayatı mahvolur...
Acılı bir aşk hikayesi...
Şehvet ve tutku için aşık olmak mı gerekliydi?Atlas Kuzey bekarlığa veda partisinde hiç sevmediği bir kadına dokunarak aslında şehvet ve tutku için sadece aşkın değil nefretin de yeterli olduğunu öğrenicekti.
Seçil Sezgin'le şehvet , tutku ve nefretin içiçe olduğu bir hayata istemeden de olsa adım atıcak , bağımlısı olucaktı.