"Silahı icat eden insanken, neden suçlu olan Allah? Vicdansız olan, elindeki ekmeği paylaşmayan insanken, adaletsiz olan neden Allah? Üstelik O herşeyi insanlar için yaratmışken..."
Asi'nin sözleri karşısında diyecek bir şey bulamıyordu. Her seferinde Asi'ye hak verirken buluyordu kendini. Fakat Asi'nin susmaya niyeti yoktu bu kez.
"Kaç kez elinde ki ekmeği aç bir insanla paylaştın? O haline üzüldüğün fakat Allah'ı suçladığın çocuklar için kaç kez yardımda bulundun?" Bir kez bile yardım etmemişti Cihan. Üstelik bunca mala mülke sahipken. Sessizliğini sürdürdü Cihan. Asi devam etti yeniden sözlerine.
"Üzülmek yerine yardım etseydi kul, kula dünya üzerinde aç bir insan kalmazdı. Senin sandığın, bu mal mülk, Allah'ın yarattığı bunca nimet yalnızca sana bahşedilmedi. Eğer fazlası senin elindeyse bil ki en çok sen imtihan ediliyorsun." Asi'nin her sözü Cihan'ı derin düşüncelere sürüklüyordu. Kalbinde ki inanç parıltısını mantığı her seferinde yeni bir bahaneyle söndürüyordu. Fakat öyle olmamıştı bu kez. O küçük parıltı, Asi'nin sözleriyle büyüyordu. Kalbi ve aklı büyük bir ikileme düşmüştü. Eskiden sorgulamayı dahi bıraktığı din merakını Asi yeniden uyandırmıştı.
İkisi de sessizdi şimdi. Cihan öylece Asi'yi izlerken Asi bakışlarını yerden kaldırmıyordu. Bu kadar zıt iki karakterken, hayatlarının kesişmiş olmasına inanamıyordu Cihan. Tüm imkansızlığın içinde aynı ev de olmaları ise çok daha fazla şaşırtıcıydı. Aylar önce onu ilk kez, Mirza'nın evinin önünde görmüştü... Asi'nin şalının, saatine takılması sonucu, bir kaç saniyelik bakışmayla konu nerelere gelmiş... Allah onları aynı çatı altında buluşturmuştu.
♣️
Yanından geçip gitmek için hareket etmek istediğimde, " ben seninle evcilik oyunu oynamıyorum Rüveyda." Deyip bileğimi sertçe tuttu." Sana zorla dokunmam ama bir gün kendi isteğinle bana geleceksin."
Sinirden güldüm." Bu asla olmayacak."
"Olacak." Dedi kendinden emin bir tavırla." Bir gün bu evde sadece senin inlemelerin yankılanacak."
Kaşlarımı çattım." Bırak kolumu."
"Niye?" Sorarcasına tek kaşını kaldırdı." Duydukların hoşuna gitmedi mi?"
"Sus artık Cihangir." Deyip bileğimi çekiştirmeye çalıştım." Seni duymak ya da dinlemek istemiyorum."
Cihangir tuttuğu bileğimi sertçe kendine doğru çektiğinde ona doğru itildim ve başım göğsüne büyük bir hızla çarptı. Nefes nefese kalmış bir şekilde durduğumda ise, " Seni sevdiğimi yedi aleme duyurdum da bir sana sesimi duyuramadım." Dedi boğuk bir sesle." Ama pes etmeyeceğim Rüveyda. Sen bana kurumuş bir cennet olsan da ben yine suyu senin gözlerinde aramaktan vazgeçmeyeceğim."