Gözlerindeki yaşlar taze kanlı yüzündeki kana bulanarak kırmızıya büründü ve kanlı bir şekilde yanaklarında yol yapıp aşağı sarktı. "Beni... İyi tanıyamamışsın." dedi. Sonra gözleri, sicim gibi yaşlar boşalan ve büyük ihtimalle kıpkırmızı olan gözlerimi buldu. "Karşımda sen bile olsan, masum bir kızı... Diğer masum kızlar gibi götürmene izin vermem. Bir Seo Ri vakasını daha yaşatmana izin vermem. Nasıl yaptın? Nasıl... Nasıl kıydın bilmiyorum ama... Bir kere ona kıydın. Minho'ya, Felix'e kıydın. Şimdi yine onların canını yakmana izin vermem. Kim olursan ol, Mi Roo'yu götürmene müsaade etmem." Ae Ran bize yaklaştı. Arkamdaki psikopat eğlenircesine durdu. Bekledi. "O zaman seni de öldürürüm. Gelmeye devam et." diyerek beni önünden çekti. Bileğimi bırakmasa da kendisine doğru gelen gelen Ae Ran'a bir tekme savurdu. Ae Ran karnına o güçlü tekmeyi yese de yıkılmadı. Yalnızca bir müddet iki büklüm olup psikopatın beni tutan kolunu yakaladı. Hızlı bir hamleyle ters çevirdi. Bu hamleyle birlikte psikopat beni bıraktı. Acıyan kolunu diğer eliyle tutup sırtını kapıya yasladı. Hızla yere düşen telefonumu almaya koyuldum. Yere çömelip telefonumu aramaya başladım. Ancak Ae Ran bağırınca bunu yapmayı bıraktım. "Bırak onu aramayı! Olabildiğince gürültü yap Mi Roo! Vur, kır, eline geçen her şeyi yere fırlat!" Şaşkınlıkla ağzımdan; "Ne?" kelimesi döküldü. Ae Ran psikopatın bacağına vurup tek dizi üzerine çöktürdü ve sert maskesinden dolayı yüzüne değil, başına yumruk geçirdi. Onu sersemletti. "Sana ne diyorsam onu yap! Eline geçen her şeyi yere firlat, vur, kır! Hadi!" Dediğini yaptım. Sehpanın üzerinde yer alan porselen Buda heykellerini ellerime aldım. Budacı olmasam da insanların dinlerine her zaman saygı duyduğum için; "Özür dilerim! Çok özür dilerim!" diye bağırıp güçlükle yere fırlattım.