Yan hücreden sağ kolunda dirseğine kadar kesikler olan ve sargılarından kan, iltihap akan Amel Mahmut sesleniyordu, duyuyorum onu ama cevap vermeye takatim kalmamıştı. Bilincimi kaybedince Gardiyanlar beni hücreye fırlatıp çıkmışlardı. Ayaklarımdaki zincirler derimle bir bütün olmuştu adeta, ayağımı oynattıkça daha çok etime batıyordu. Derinden huzur veren bir ses geliyor ama nereden geliyordu bu ses, gözlerimin acısından sesin geldiği yöne bakamıyorum bile, üç saat boyunca gözlerime beyaz ışık tutmuşlardı, kör olmamak için dua ediyordum Allaha. Gücümün son kırıntıları ile yönümü deminden beri bana seslenen Amel Mahmuta döndüm,
"Hamza! Hamza! Bak bana kardeşim! Beni duyuyor musun?" Bağırarak konuştuğu şişen damarlarından belliydi ama bana neden çok uzaktan geliyordu onun sesi, yoksa sağır mı oldum?
"Hamza! Beni duyuyorsan iki defa gözlerini aç kapat kardeşim! Hadi Hamza, beni duyduğunu, anladığını göster." çırpınıyordu Amel Mahmut, kendimden geçmediğimi öğrenmeye çalışıyordu.
Gözlerimi olan gücüm ile açıp kapattım iki defa.
Bu hareketim ile bir çocuk gibi sevinip, tekbir getirdi, koridorda bulunan bütün hücrelerden tek bir ses yükseldi bu defa,
" Allahu Ekber! Allahu Ekber!"