6 parts Ongoing "Akın!" dedim, çığlık atarcasına.
"Ela, git buradan."
Dudağındaki yara, iki kelimesiyle daha da açılarak kanamasını arttırdı. Onu zerre umursamadan aramızdaki mesafeyi hiçe indirdim. Burnu, kaşı ve dudağı çok kötü kanıyordu.
"Seni bu halde bırakacağımı düşünüyorsan tam bir aptalsın."
Tir tir titreyen elim, kanayan kaşına dokunmak için havalandı ki yüzünü hışımla benden uzaklaştırdı.
"Elin kirlenmesin," dedi, bahsettiğinin kandan çok daha fazlasını anlatırcasına.
"Kirlensin," dudaklarım, buruk bir gülümseme ile kıvrıldı. Omuzlarım, umursamazca hareketlendi. "...sen yıkamaz mısın?"
Hangi benliğim, onun dibinden ayrılmamaya yeminli? Parmağımı üstüne bastıramadığım bir şey, kontrolü eline alıp beni onun karşısında bu hale düşürdü. İlk günden bu yana inatla durduğum yer; hiç değişmedi. Değiştiremedim...
"Ela-..." dertli bir nefesle sarf ettiği ismim, tenimi yalayıp geçen bir meltem misali iç gıdıklayıcı.
"Akın." dedim, onun ıssızlığını yok edecek bir netlikte. Göz kapakları yorgunlukla kapandı. İlk kez, beni bu kadar içeri aldığını fark etmemle göğsümdeki yumru kendini, dengem ise varlığını kaybetti. Korkakça bir kez daha uzandım kaşındaki yaraya. Bu sefer kaçmadı, belki de kaçamayacak kadar yorgun...
"Canın çok acıyor mu?"
Ağlamaklı sesim, kendime dahi yabancı. Ben çocukken bile bir elin parmağını geçmeyecek kadar düştüm. Açık bir yaranın acısını unutalı seneler oluyor lakin bu, onunla hikayemizin başından beri yaptığım en iyi şeyi gerçekleştirmeme engel değil.
Empatiyi...
Parmak uçlarım, elmacık kemiklerinin üzerine dokunduğu vakit ürperişini dikildiğim yerden gördüm. Saniyeler sonra buz kesmiş elimin üzerine kapanan sıcacık avucu ile sıra bana geçti. İsmini koyamadığım bir hissiyatla döndü başım. Birazdan sarf edeceği o sözcükler ise kaderime öyle bir düğüm attı ki