"Gözlerin... Gözlerindeki o parlak siyahlık bana geceyi anımsatıyor. Etrafındaki beyazlar bir yıldız gibi yörüngenin etrafını sararken karanlıkta kaybolan ruhuma ışık oluyor." Ruhunun ruhuma denk gelmesi bu hayatta karşılaştığım en güzel tesadüflerden biri olsa gerek. Koyulaşmış göz bebeklerinden taşan yoğun duygu timsali gözlerime vurgun yaparken dudaklarım titredi. Ağlamamak için kendimle girdiğim savaştan mağlup çıkmak içimi kor gibi yakarken acı bir tebessümün dudaklarıma ev sahipliği yapmasına müsaade ettim. "Aybars ben dünyada en çok annemi kaybetmekten korkardım lakin şu an en çok seni kaybetmekten korkuyorum" dediğimde zar zor bulduğu sesiyle "Şşşh. Biz buradan üçümüz bir şekilde kurtulacağız. Lakin akıttığın o gözyaşlarının hesabını sormadan şuradan şuraya adım atmayacağım bilmeni isterim. " Derinden gelen öksürükle burnuna su kaçması kendisini daha çok çıkmaza soktuğunda elim ayağıma dolaştı. Elimden gelen hiçbir şey yoktu. Panik halindeki tavrımı sürdürdüğümde Aybars aldığı derin bir nefesle soluğunu dışarı verdi. "Dildar... Ben çok üşüyorum ama buradan bir çıkayım kafamı göğsünden hiç kaldırmayacağım. Senin sıcaklığınla ısınacağım. Bu arada son bir şey daha söylemek istiyorum." Bayılacakmış gibi baş gösteren tavırları kalbimi sıkıştırıyordu.Gözleri tekrardan bir açılıp kapandığında açık tutmakta zorlandığı gözlerini yarı kısık şekilde baktığında usulca dudaklarını araladı. " Seni hatıramda her daim dağın zirvesinde tek başına dik duran, yeri geldiğinde boynu bükük nazlı bir çiçek olarak düşleyeceğim. Ve sen benim göğüs kafesimin içinde ilelebet saklayacağım zemheri çiçeği olacaksın Dildar. "