"Ali," dedim titreyen sesimle. "ben... özür dilerim Ali. Özür dilerim. Ali..." Soluk alıp veriş sesini duyabiliyordum telefonun diğer ucundan. Bu anı dondurabilsek ve bir kavanoza koyabilsek ben evim yapardım o kavanozu. "Ne için?" Gelen geçen insanlar omzuma çarpınca çok ortada durduğumu fark edip kenara çekildim. Gözüm bulanıyordu. Silmek için elimi bile kaldıramıyordum. Öyle utanıyordum ki. "Ali... biliyorsun işte. Ben karşılık vermedim. Hemen ittim onu Ali, ne olduğunu bile anlamamıştım. Ben... çok içmiştim." Yanaklarımdaki gözyaşı akmaya görsün hemen buharlaşıyordu. Soğuk acıyı bile hapsedecek kadar kuvvetliydi. "Ali bir şey söyle." "Vera," dedi. Kaskatı kesilmiş bedenim birden çözüldü sanki. Omuzlarım çöktü. Tek tek akan yaşlar, sicim oldu gözlerimden salınan. "Ben yapamıyorum sevgilim." "Dur, dur lütfen Ali, beni dinle. Ben ona hiç ümit veren bir şey yapmadım. O... o bana yakın olmak istiyordu ama ben hiç izin vermedim. Yemin ederim Ali. Yemin ede-" "Vera evlen benimle... Lütfen."